20 Kasım 2011 Pazar

PARİS KOMÜNÜ VE GUSTAVE FLAUBERT

1870 savaşı Gustave Flaubert'e gerçek bir şok etkisi yaptı. Daha sonraki yıllarda görülen sinirsel bozukluklarının bu şokun etkisiyle or­taya çıktığı sanılır. Croisset'teki evini Prusya­lılar İşgal etmişlerdi ve Flaubert, yazılarını gömmek zorunda kalmıştı. Komün'den sonra Paris'e yaptığı bir geziden, son derece sarsıl­mış olarak döndü. "Tuileries" bahçesinin ha­rap durumunu gördüğünde "Duygusal Eğitim'i (Flaubert'in ünlü romanı; L'Education senti-mentale) anlayabilselerdi, bunların hiçbiri olmazdı" diye yazacaktı. Flaubert, Fransızlar savundukları siyasal görüşlerin aldatıcılığını önceden görebilselerdi, hiçbir zaman onlar için bu kadar şiddetle çarpışmazlardı demek istiyordu. George Sanda yazdığı mektubun­da: "Utanç verici işçiden, anlamsız burjuva­dan, aptal köylüden ve nefret verici rahipler­den o kadar bıktım ki" diyordu.
Öte yandan, bu dönemde yazdığı en sert mektuplarında, düşüncelerinin başka bir yön aldığını görüyoruz. Komün'ün Flaubert üzerin­deki etkisi, öteki Fransız aydınlarının çoğun­da olduğu gibi, onun da burjuva sınıf bilinci­ne sahip çıkması biçiminde görülür. Gerçek­ten de Flaubert'in yaşamı, annesi ve düşük ge­lirli aile düzeniyle, hep bir burjuva yaşamışıy­dı. George Sand'a yazdıklarından, gençliğin­de, tıpkı Frederic Moreau (Duygusal Eğitimin kahramanı) gibi "yaşamaktan korktuğunu" an­lamaktayız. Bir yandan Eskiçağ'ın görkemli de­ğerlerini yüceltirken, öte yandan da sistemli ve belirli bir bilinçle, yurttaşlarını tedirgin et­mek için aşırılıkları körükleyen, XIX. yy. orta­larının, orta halli bir Fransız yurttaşı olarak kal­dı. Fransız klasisizminin uzun süreli egemenli­ği, disiplini, nesnelliği ve biçimsel kuramlara gösterdiği bağlılıkla Flaubert, yapıtlarının ku­ru bir anlatıma sürüklenmesini önleyebilmiş­tir. Ancak, işçi sınıfı hükümetinin Paris'i iki bu­çuk ay süreyle ele geçirip, anıtları yıkması ve burjuva rehineleri öldürmesi üzerine, Flaubert de, Komüncülere herhangi bir saygıdeğer "bakkal dükkânı sahibi" kadar, şiddetle karşı çıktı. George Sand'a "Bütün Komün'ün zin­danlara gönderilip, bu kanlı serserilere, kürek mahkûmları gibi boyunlarına zincir vurulup, Paris'in çöpleri toplattırılmalı görüşündeyim. Tabii bu insanlık dışı bir tutum olurdu. Ama bu vahşi köpeklere bu kadar yumuşak davranıp, ısırdıkları insanlara anlayış göstermemek olur mu?" diye yazmaktaydı. Fiaubert'e göre "in­san ruhunun aşağılanmasına" neden olan "doğrudan oy kullanma hakkı" bir an önce kal­dırılmalıydı; ancak uygarlık gereği olarak gör­düğü "zekâ" ve "eğitim"in yanı sıra artık "ırk" ve "para" da, onun için önem taşır ol­muştu.
Flaubert, George Sand'a şunları yazıyordu: "Kitle ve çoğunluk her zaman çılgındır. Çok sayıda inancım yok, ama bu inancıma sıkı sıkıya bağlıyım. Ancak ne kadar anlamsız olur­sa olsun, ölçüsüz verimlilik potansiyeli bakı­mından kitleye saygı duyulmalıdır. Ona özgür­lük vermek, ancak güç vermemek gerekir. Sı­nıfsal ayrıma senden çok inandığım söylene­mez. Kastlar, artık arkeolojinin malı olmuştur. Ancak tek inandığım şey, yoksulun zenginden nefret ettiği ve zenginin de, yoksuldan kork­tuğudur. Bu durum böylece sürüp gidecektir. İki tarafa da karşılıklı sevgi aşılamaya çalışmak yararsız. İlk olarak yapılması gereken şey, güç­lü olan zenginlerin eğitilmesidir. İzlenecek tek akılcı yol, her zaman söylediğim gibi, manda­rinlerden kurulacak bir hükümettir. Bu iş için mandarinlerin büyük ölçüde eğitilmiş olmala­rı gerekmektedir. Halk, sürekli olarak (toplum­sal öğeler aşamalanmasından) ikinci sınıfı ve sınırsız kitle özelliğinden dolayı tabanı oluştu­racaktır. Çok sayıda köylüye okuma öğretip, rahiplerini dinlemez duruma gelmelerini sağ­lamanın bize hiçbir yararı olmayacaktır. Oysa Renan ve Littre gibi insanların sayılarını çoğalt­manın ve onları dinlemenin son derece büyük önemi vardır. Kurtuluşumuz, yasalara uygun aristokrasidedir. Bundan amacım, yalnızca sa­yıca çok olmaktan öte, başka özellikler de ta­şıyan bir çoğunluk oluşturulmasıdır." Renan ve Taine'in de, bir seçkinler tabakası önere­rek, benzer görüşlere başvurdukları görülür. Flaubert ise, mandarinlerin egemenliği ve zen­ginlerin eğitilmesi tasarılarının, yıllar önce çok otoriter oldukları gerekçesiyle aşağılayarak karşı çıktığı Saînt-Simon'un görüşlerinin para­lelinde bulunduğunun hiçbir zaman farkına varmadı. Komün, Flaubert'in içinde, kendi tü­ründe bir despotluk eğilimini doğurmuştu.
"Proletarya" kavramı Flaubert'e dokunaklı geliyordu; ona göre proletarya kendi başına et­kili eylem yapamayacak kadar aptaldı. Komün, bu bakımdan onu tam bîr paniğe uğrattı; bu yüzden de Komüncülere cani ve serseriler di­ye sövmekten kendini alamadı.
Edmunt Wilson (The Politic Of Flaubert'den)




DEVRİMLER KARŞI DEVRİMLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder